DR. MEHMET ŞEKEROĞLU'NA
AÇIK MEKTUP: NASYONAL-DEMOKRATLAR, DAYANIŞMAYA HAYIR DER
BirGün 20
Şubat 2010
Tekel
direnişinin 6. haftasında, uluslararası dayanışma
çağrıları çerçevesinde 14-17 Ocak tarihlerinde Ankara'ya gittim.
Ankara'dan Junge Welt (JW) gazetesine bir haber yaptım.
Almanya'da yaşayan eğitimci-yazar M. Şekeroğlu
çeşitli internet sitesi ve gazetelerde TEKEL direnişiyle ilgili
çıkan bir yazımı konu ederek hakkımda saldırgan ve
ölçüsüz bir yazı yayınladı.
Şekeroğlu benim Alman emperyalizminin ajanı olduğumu ve bu
ziyaretim için para aldığımı ileri sürdü. Bu meynetsiz bir
iddia ve tam bir küstahlıktır! Ben EFFAT, Ver.di, NGG ve IG-Metal'den
sendikacıların oluşturduğu delegasyona devetle
katıldım. Tek Gıda İş sendikasının misafiri
oldum, masraflarımı Almanya Gıda Sendikası NGG Dortmund
Şubesi karşıladı.
Dahası Şekeroğlu, ben gazetecilik anlayışımla
sadece sizin düşmanlığınızı kazanmadım.
Emek, demokrasi, barış ve sosyal adalete en az sizin kadar
düşmanca yaklaşan ve benim Ortadoğu haberlerimden en az sizin
kadar rahatsız olan, Almanya emperyalist politikalarının
uygulayıcısı olan Savunma Bakanı tarafından
federal parlemento kürsüsünden taciz edilmiş ve susuturulması
istenmiş bir gazeteciyim.
TEKEL'de 12.000 işçi ve onbinlerce tütün üreticisi köylüyü etkileyen
girişimin, AB giriş süreci yaptırımları olduğunu
ve onbinlerce emekçinin özelleştirme ve neo-liberal politikalara kurban
edildiğini, özelleştirmelerde ne üretici ne de işçilerin sosyal
güvencelerinin ve istihdam sorunlarının konu edilmediğini ve
Ankara hükümetinin siyasi teşeronluk yaptığını,
Ankara'da söyledim. Tekellerin Avrupası'nın faturalarının
emekçilere ödetildiğini belirttim. Ayrıca tekellerin, bankaların
ve piyasanın Avrupası'na karşı çıkılması ve
ortak mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yaptım.
Beni Bertolt Brechti tahrif etmekle itham ediyorsunuz. Hayır ben hiçbir
şeye dokunmadım. Siz kör milliyetçilik ve lobicilik yapmak yerine,
yüzünüzü Ankara'ya çevirseydiniz; Brechtin dizelerinin ünlü şairiniz A.
Kadirin tercümesiyle, hak arayan demokratların, sendikacıların,
işçilerin ve Kürtlerin dillerinde, en az şiirin kendisi kadar
müthiş ve coşkulu bir melodiye dönüştüğünü ve Ankara
sokaklarını çınlattığını duyabilirdiniz:
Kurtuluş yok tek başına yumruktan ve zincirden!
Ya hep beraber! Ya hiç birimiz!
Elbette bu, Alman işçi edebiyatının ve sosyalistlerinin gurur
tablosu. Ve yaşasaydı Brecht'i sevindirecek bir durumdur.
Tıpkı Nazımın, Alman işçi kültürüne girmesinin
Türkiye sosyalistlerini mutlu ettiği gibi.
Derdimin TEKEL olmadığını iddia etmekte ve
dayanışmayı küçümsemekte ve karşı
çıkmaktasınız. Tesadüfen N. Brauns ismine
rastlamışsınız(!) Torpilli dokrora
çalışmanız gibi amatör ve gülünç. İyi bir araştırmacı
olsaydınız görürdünüz. Ben AB'nin pek çok politikasına
karşı sürekli yazıyorum. Aralık ayından beri de
Ankara'da verilen bu mücadele hakkında defalarca haber yaptık. Hatta
son dönemlerde günlük haberler yapmaktayız. Bu yayın
politikamız, TEKEL işçilerinin sesinin Almanya'ya taşınmasına
katkı sağladı. Almanya'da TEKEL ile ilgili JW, sendikalar ve
sosyalist basın dışında haber veren maalesef hala yok. Yani
ABnin tekelci basını bir sosyal harekete dönüşmüş, bu
görkemli işçi savaşımına sansür uyguluyor, sessizliğe
boğmak istiyor. Bu durumdan siz de çok mutlu olmalısınız.
Yoksa onları eleştirir ya da TEKEL işçilerini destekleyen
dayanışma haberleri yazardınız. Kaldı ki, Almanya'daki
Türk gazeteleri, yani kendi basınınız da dayanışma
eylemlerinden, sendika ve işyerlerindeki toplantılardan satır
bahsetmiyor. Alın AB ajanlığı ve sefil
uşaklığın siyasi zemini ve Murtazaların
çıkarbirliği. Anti emperyalist söyleminizin arkasında
anti-kapitalist ve anti-sömürgeci bir tutum yatmıyor. Modern
zamanların nasyonal-demokratlarının sınıf
dayanışmasına karşı olmasının sebebi de
budur.
Kürt meselesi ve sınıf hareketi konusunda övgüyle bahsettiğim
gelişmeleri iç işlere emperyal müdahale olarak değerlendiriyor
ve Alman tarihi ve Hitler faşizmine sosyolojiden uzak ve populist
göndermeler yaparak, beni Nazi potitikası izlemekle itham ediyorsunuz.
Siz eğitimcisiniz. Almanya'da Türkçe'nin ders olması ve anadilde
eğitim için mücadele ediyorsunuz. Peki Diyarbakır'da açılan
anadil kurslarına ne diyorsunuz? Şiddet kullanarak bu kursları
yasaklayan, kursun açıcısı olan sendikacıları
cezalandırmaya çalışan anlayışa niçin destek
veriyorsunuz? Demokrasinin temel değerleri ülkelere ve uluslara göre
farklı mı şekilleniyor?
Ve Makyavilistlik her pahasına, hatta şovenizme tutunarak, hem
Diyarbakır'da hem de Hannover'deki okullarda da hepimizin Türk
olduğu ve hepimizin ne mutlu Türküm diyene demesi gerektiğini
savunmak değil midir.
Türkiye'de Kürtler ve Kürt sorunu yok mu? Yıllardır ana gündem
değil mi? Türk devletinin yıllardır sürdürdüğü
savaşın, köy boşaltmaların ve yaşanan göçün
etkilerinin, metropollerde önce güvencesiz işletmelere, giderek de sanayi
işkollarında işçi sınıfı ve sendikalara
yansıdığını ve Türk işçi hareketini
Kürtleştirdiğini kabul etmiyor ve bunun bir zenginlik ve ilerleme
olduğundan yola çıkan yaklaşımı
aşağılamaya çalışıyorsunuz?
Hitler faşizmi ve onun davasının bugünkü sürdürücüleri işçi
sınıfı hareketinin ulusal olduğunu savunur. Oysa
işçilerin mücadelesi ulusal farklılıkları reddeden
tahakkümcü ve şovenist bir hareket değildir. Farkları ve
çokkültürlülüğü kabul eden, onu tanıyan, zenginlik sayan ve
eşitliği savunan, dayanışma prensibi üzerinde yükselen
enternasyonalist bir harekettir.
Ve siz sayın Şekeroğlu, bu aptalca ve ırkçı
karşı çıkışınızla, ülke çapında ve tüm
dünyada itibar ve güvenilirliğini giderek kaybeden AKP hükümeti ve Başbakan
Erdoğana ve AB'nin neo-liberal politikalarına karşı
gelişen birleşik mücadeleyi bölme işlevi görüyorsunuz.
Erdoğan sizi tanıyor mu bilmiyorum, ama sizi tanımaktan çok
memnun kalacaktır.
Gazete haberimi, NSDAP ve emperyalist savaş suçuyla birleştirerek
ithamda bulunuyorsunuz. Tarihimiz sadece faşizmin, militarizmin ve
savaşın kirlettiği, başka halkları ve düşünceleri
yok sayan, onları baskı altına alan, toplu mezarlara götüren
kanlı dönemden ibaret değil. Keza, faşizme karşı
hayatlarını ortaya koyan onbinlerce komünistin, sosyal
demokratın, sendikacı ve din adamının açık ve gizli,
barışçıl ve silahlı mücadelelerine de tanıktır.
Son noktada ise, İspanya İç Savaşı'na, Paris Direnişi'ne
ve Kızıl Ordu'ya katılarak Hitler faşizmine karşı
savaşan yoldaşlarımız, demokratlarımız ve
sendikacılarımız var. Biz onların
mirasçısıyız.
Bu konuda şahsıma yönelik kirli iddianızı, anti-faşist
yazılar ve araştırmalarımdan dolayı Naziler
tarafından tehdit ve takip edilen, Solingen katliamını protesto
için Münih'te onbinlerce kişilik protesto eyleminin düzenleyicilerinden
biri olarak size ithaf ediyorum.
Ve yazımı gene B. Brechtin Dayanışma şiiri ile
noktalıyorum.
Siyah, beyaz,
kahverengi, sarışın!
bırakın boğazlamayı birbirinizi
Halkları konuşun
göreceksiniz!
Nasıl birleştiğinizi.
İleri bakın ve unutmayın
Gücünüzün nerden geldiğini
Tokken ve açken
Varlıkta ve yoklukta
İleri bakın ve
'dayanışmayı unutmayın
DR NICK BRAUNS