JUNGE WELT:
KAÇAN FIRSATLAR

ANKARA, 29/12(BYE)--- Almanya'da yayımlanan Junge Welt gazetesinin 29 Aralık 2009 tarihli internet sayfasında, Nick Brauns imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yer alan yazının çevirisi şöyledir:

--2009 Yılına Genel Bakış... Türkiye'de Bugün... Büyük Heveslerle Açıklanan Kürtlere Yönelik Barış Görüşmelerinin Boş Vaatler Olduğu Anlaşıldı--

2009 yılı Türkiye'de büyük umutlarla başladı ancak kargaşayla bitti. 29 Mart yerel seçimlerinde, oylamalarda İslamcı muhafazakâr AK Parti hükûmetinin lehine yapılan hilelere rağmen, Kürt yanlısı Demokratik Toplum Partisi (DTP) Kürtlerin yaşadığı bölgelerde lider güç olmayı başardı. DTP, söz konusu seçimlerde Belediye Başkanı sayısını 99'a çıkardı. DTP ile yürütülen barış görüşmelerini desteklemek amacıyla Kürdistan İşçi Partisi (PKK) asileri ateşkes ilan etti. Bu gelişmeler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün mayıs ayında, "Adına ister terör sorunu, ister Güneydoğu Anadolu sorunu, isterse Kürt sorunu deyin, bu, Türkiye'nin en önemli sorunudur ve çözülmesi gerekir." şeklinde yaptığı açıklamasında gerçeğe yakın görünyordu. Bu, 85 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde tabuların yıkılması anlamına geliyordu. İmralı Adası'ndaki cezaevinde tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan, Kürdistan kurma amacıyla başlattığı PKK hareketinin 25. yılı dolayısıyla, Kürt sorununun politik çözümü için 15 Ağustosta bir yol haritası açıklamıştı. Hükûmet ise elini çabuk tutarak demokratik reformlar yoluyla bir "Kürt Açılımı" vaadinde bulundu. Basın ve siyaset gündeminde bu açılım yaz boyunca tartışma konusu oldu. Ancak çok geçmeden, önce "Demokratik Açılım" sonra "Milli Beraberlik Projesi" olarak adlandırılan hükûmet planları kendini göstermeye başladı. Genelkurmay Başkanlığı ise "kırmızı hat" ültimatomu verdi. Bu ültimatomdan dolayı, ne Anayasa'da Kürt kimliğinin tanınması yönünde ne de okullarda Kürtçe dilinde dersler yapılması gibi özerlik konusunda bir değişiklik yapıldı. Kürt sorununa çözüm bulunması yolunda, Kürt halkının siyasi irade olarak gördüğü Abdullah Öcalan ile diyalog kanalları açılmasının hiçbir şekilde mümkün olmadığı hususunda, hükûmet ile ordu arasında bir fikir birliği söz konusu. Askerî operasyonlarda onlarca asi öldürülmesinin yanı sıra, nisan ayından bu yana, binin üzerinde DTP üyesinin, kadın hareketi eylemcilerinin ve sendikacıların PKK'yı destekleme gerekçesiyle tutuklandığı kitlesel bir baskı dalgası oluştu.

Ekim ayında Öcalan'ın inisiyatifiyle yaklaşık 30 asi ve kaçaktan oluşan bir barış grubunun Kuzey Irak'tan Türkiye'ye giriş yapması, Kürt tarafının, hükûmetin kendilerinden beklediği tavizleri vermek istemediğini gösterdi.

Hükûmet, asileri silahsızlandırma yolundaki çabalarının başarısını göstermek amacıyla, PKK üyelerinin ceza almadan ülkeye girmelerine izin verdi. On binlerce DTP yanlısı ise eve dönenleri zafer alayıyla karşıladı. Bu olay, milliyetçi muhalefet taraftarlarının "vatan haini" olarak adlandırdığı iktidardaki hükûmetin faaliyetlerine karşı harekete geçmelerine neden oldu. Bunun sonucunda, DTP merkezlerine baskınlar düzenlendi. Ayrıca Türkiye'nin batıdaki şehirlerindeki Kürt bölgelerinde yaşayan faşistlerin düzenlediği katliamı andıran isyanlar başgösterdi.

--Halk Ayaklanması--

Hükûmet, kasım ayı ortasında, Kürtlere dillerini daha rahat bir biçimde kullanma özgürlüğü veren ancak diğer temel hakları konusunda fazla bir yenilik getirmeyen reform paketini açıkladı. Kürt halkının beklentilerini hiçbir biçimde karşılamayan ve büyük bir hayal kırıklığı yaratan bu paketin yanı sıra, Öcalan'ın hapishane koşullarının da kötüleştirilmesi, kasım ayı sonunda, dört kişinin ölümü ve binden fazla kişinin gözaltına alınmasına neden olan büyük bir halk ayaklanmasına yol açtı. 8 Aralıkta Tokat'ta yedi askerin öldürüldüğü silahlı saldırıyı kısa bir süre sonra PKK üstlendi. Örgüt üst yönetimi, saldırıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, saldırıların, ateşkese rağmen bundan sonra devlet baskısıyla paralel olarak bireysel kararlara dayalı olarak gerçekleştirileceğini bildirdi.

Bu gerilimli ortamda Türk Anayasa Mahkemesi 2 yıl süren soruşturmanın ardından 11 Aralıkta DTP'yi kapattı ve bu kapsamda aralarında parti lideri Ahmet Türk, milletvekili Aysel Tuğluk ve Avrupa Parlamentosunun verdiği Sakharov İnsan Hakları Ödülünü alan eski DEP'li Leyla Zana'nın da bulunduğu toplam 37 kişiye siyaset yasağı getirildi. Bu gelişmeden iki hafta sonra polis kapatılan DTP'nin yerine kurulan Barış ve Demokrasi Partisine (BDP) mensup, aralarında Siirt, Batman ve Cizre belediye başkanlarının da bulunduğu birçok partiliyi tutukladı.

Türk hükûmeti sadece 90'lı yıllardan bu yana meydana gelen en geniş çaplı Kürt ayaklanmalarıyla uğraşmakla kalmıyor, bir buçuk yılda 11,6'dan 15,5'e çıkan işsizlik rakamları da hükûmeti oldukça zora sokuyor bu günlerde. 1977'deki kontrgerilla katliamından bu yana ilk defa 1 Mayısta polisin engellemelerine rağmen binlerce sendikacı İstanbul'daki sembolik Taksim Meydanı'na yürüdü. Kasım sonunda bir milyonu aşkın devlet memuru, darbe döneminden kalan çalışma yasalarını protesto etmek maksadıyla bir günlük iş bırakma eylemine katıldı. Buna ilave olarak, aralık ayında, özelleştirme mağduru olmaları nedeniyle işlerini kaybetme korkusu yaşayan TEKEL işçileri, Ankara'daki gösterilerde polisin göz yaşartıcı gazına maruz kaldılar.

--Truva Atı--

AK Parti hükûmeti bu yıl sonunda şimdiye kadarki en kötü iç politika tablosunu çizerken, mayıs ayında göreve getirdiği yeni Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile dış politikada "Yeni Osmanlıcılık" siyasetini oldukça ilerletti. İç politikada olduğu kadar dışarıda da kararlı bir biçimde yürütülen reformların ardında ise jeopolitik gelişmeler yatıyor. Türkiye'nin, bölgedeki Batı yanlısı güç olma yönündeki sorumluluğu, Amerikan askerlerinin Irak'tan çekilmesiyle birlikte, petrol boru hatlarının güvenliği ve Nabucco Projesi kapsamında giderek artıyor. Bu yolda başarılı olabilmenin ön şartı, Kürt ayaklanmalarının engellenmesi ve komşu ülkelerle olan sorunların çözülmesidir.

Bu anlamda geçmişten beri birbirleriyle düşman olan Türkiye ile Ermenistan geçen ekim ayında sınırların karşılıklı olarak açılması konusunda bir protokol imzaladı ve Davutoğlu ilk Türk Dışişleri Bakanı olarak Kuzey Irak'taki özerk Kürt bölgesinin lideri Mesut Barzani ile bir araya geldi. Erdoğan, bir yandan İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejat'ı "dost" olarak nitelerken diğer yandan İsrail'i, ocak ayında katıldığı Davos Ekonomik Forumu'nda Gazze'deki savaşçı tutumundan dolayı eleştirmişti. Ama tüm bunlar NATO ve AB'den sapma anlamına gelmiyor elbette. Davutoğlu aralık ayının başında, "çok boyutlu" olarak tanımladığı Türk dış politikasını, Almanya'nın soğuk savaş sırasında izlediği "yakınlaşarak değişimi" hedefleyen "Doğu Politikasına" benzetti. Türkiye bu anlamda çıkarlarını koruma yolundaki öz güvenini artırmakla birlikte Batı'nın İslam dünyası içerisindeki Truva Atı olarak kalmayı sürdürüyor.